Şirketimizdeki idari tuhaflıkların üst üste birikip birer çile haline dönüşmesi beni bu konuyla ilgili bir şeyler yazmaya yöneltti. Dışarıdan hem mecazen hem de tam anlamıya aynalı gözüken binamızın şu anki durumu dışı seni yakar içi beni denecek cinsten. Eğer bir de önünden bahar zamanı, toplasan beş metrekare etmeyecek bahçemiz onlarca gül ile doluyken geçerseniz böyle konuştuğum için benim asılmami teklif edebilirsiniz.
Öncelikle en bilimsel olan sorundan başlayacağım. Şirketimiz insanlarında özgün adiyla "Sick Building Syndrome" (Hasta Bina belirtileri) diye adlandırılan rahatsızlık baş göstermiş durumda. Hasta binaların sorunu doğru havalandırma olmadığından, vucutlarında muayeneler esnasında sorun gözükmeyen çalışanların, yorgunluk, başağrısı, göz yanması gibi şikayetlerde bulunmasıdır. Böylece çalısanların iş yapası gelmemekte, yapacaklari işler normalden çok uzun sürmekte veya işler hatalı/eksik şekilde yapılmaktadır. Bu sorun ile ilgili bir çok makaleyi google'da sick building syndrome diye aratarak ya da buraya tıklayarak bulabilirsiniz. Örnek olarak kendi grubumda beraber çalıştığım arkadaşlarımın ve benim normal tempomuzun çok altında çalıştığımız günlerde normalin çok üstünde yorulmamızı gösterebilirim. Özellikle yaz ayı ve sıcaklarla beraber bu sorunla ilgili şikayetler çok daha fazla ortaya çıkıyor. Sorunun en büyük sebebi ise yapımında veya bizim ofisimizdeki gibi yenilenmesi sırasında binalarda havalandırma sistemlerinin yeteri kadar düşünülmemiş olmasıdır.
Diğer tuhaflıkları sayarken kapıdan giren biri olarak davranip o sirayla anlatmaya çalışacağım. Öncelikle kapıdan girince karşınıza çıkan güvenlik görevlilerimizin, sizi karşılamadan önce sekreterlik görevlerini tamamlamalarını bekliyorsunuz. Eğer bir çalışansanız bu beklemeden kurtulabiliyorsunuz. Merdivenlere doğru giden koridora girerken sağ taraftaki turnikeyi pas geçerek özürlüler için yapılmış esas amacı kutu giriş çıkışlarında kolaylık sağlayan kapıyı kulanabilirsiniz. Turnikemiz kartlı sistemle calışır olup ay başında devreye girmeden önce tüm çalışanlara kartları dağıtılmaya başlanmıştır. Ancak kartlar tam manasıyla fiyasko durumundadır . Bir kere kart dediğimde okurların aklına gelen tek parça kredi karti boyutundaki cisimden iki adet anlaşılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bunlardan biri manyetik kart diğeri ise sadece resiminiz ve isminizin olduğu başka bir kart. Tabii ki ilki ikincisi olmadan da calışıyor. Peki neden ikincideki bilgiler birincinin boş olan yüzeyine basılmamış bunu bilen yok. Zaten bunu bilecek kişide cevaplamaya yeltenmeyecektir çünkü bu cevabın arkasından "çenemle alnım arasındaki mesafe iki yanağım arasındakinden neden kısa?" ve "şirketimiz neden teknoloji şirketliğinden tekneloji şirketliğine geçti?" gibi sorularla karşılasacaktır. Tahmin ediyorum siz de cevaplamamayı daha uygun bulurdunuz. Turnike safhasından başarıyla geçtikten sonra, ümitim asansör kullanmayı pek sevmemenizdir. Eğer asansör tercih ederseniz vaktinizin fazla olmasına dikkat etmeniz gerekir. Çünkü asansör ansızın sizi istemediğiniz bir kata uzun bir yolculuktan sonra götürebilir. Tabi asansörün çalıştığını varsayıyorum çünkü haftada bir bakımdan geçmesi ya da tamir edilmesi gerekiyor.
Birinci kata geldiğinizde elektronik kartlı kapıya kartınızı okutmak yerine kapı kolunu yavaşça aşağı bastırmanız yeterli olacaktır. Ofisimiz tamamen gecekondu mantığıyla tasarlanmış olup istendiği anda bir "transformers" hızında oda sayısında değişikliğe gidilebilir haldedir. Tabi bu koşulda her istediğiniz masada ağ ve elektrik prizi bulmanız mümkün olamayabilir ama bu noktada da uzatma teknolojisinden faydalanabilinir. Şu an için birinci kat tuvaletimizde tadilat olduğu ve önümüzdeki 15 gün olacağı için ilgili ihtiyaçlarınızı 1 ayda tamamlanan ve bir tuvalet bir lavabo eklentisiyle kullanıcılarına hizmete hazır olan ikinci kat tuvaletinde giderebilirsiniz. Çay içmek için mutfağa gittiğinizde Deryanın ortam sıcaklığından bayılmamış olmamasını dilemekten başka çaremiz yok. Allah korusun bu durum tüm ofisi çaysız bırakabilir. Sanıyorum çalısanların en çok isyan çıkartma potansiyeli bu durum üzerinde görülmüş ki, mutfak gorevlimiz gelemediği zaman hemen yedek oyuncular şirket tarafından devreye sokuluyor.
İkinci kata girer ve kafanızı sola çevrirseniz arkadaşlarımızdan bir tanesinin kaçak inşaat sonucu masasına köpükten duvar yaptığını görüyoruz. Bu yakışıksız hareketten dolayı kendisini defalarca ihtar etmemize rağmen dinlememiştir. Bize de son çare olarak noterden protesto çekmek kalmıştır. Ağ Destek Grubunun odasına girmeden kafanızı sola çeviriseniz bu kalabalıkta bir kişilik mesai zamanının %95ini kullanıcısız geçiren büyükçe boş bir oda olduğunu görürsünüz. Ağ Destek Grubu odası girdiğinizde tahmin edeceğiniz gibi geçici değil gayet kalıcıdır ve burada çalışanlar her gün bu odada işlerini görmektedirler. Odanın ortasından geçen sütun bizler için hiç bir şey ifade etmemekte ve neden odanın ortasından geçtiği henüz çözülememiştir. Sütunun hemen dibinde yol ortasından geçen kanala takılmanızın iki sakıncası vardır. Birincisi düşüp kafanızı gözünüzü yarabilirsiniz, ikincisi benim ağ ve elektrik tesisatımı bozabilirsiniz. Maalesef buna bir çözüm bulmakta tüm Dünya hekimleri çaresiz kalmıştır. Ayrıca odada esasında 6 kişi olmamıza rağmen 5 masa ve sandalye bulunması çalışanlardan ikisinin daha samimi bir ortamda calışmasını sağlayarak ekip ruhunun pekişmesine yol açmaktadır. Bu anlamda benim fikrim 5 masanın çok olduğu 4 masa hatta 1 adet sini ile bu çabanın daha iyi sonuç vermesinin sağlanmasıdır. Bu arada sandalyelerimizden bir tanesinin sırt kısmı tam ortadan geriye yatabilmektedir.Bu sandalye sadece surekli gerilmis şekilde çalışan personel için uygun olduğundan şirket içinde boyle bir kişi aranmış ancak henüz bulunamadığından kimseye bağışlanamamıştır. Ağ grubu odası ile ilgili son ayrıntı kattaki tek portmantonun odamızda olması, kış başlangıcı itibariyle montlardan 50 yeni kuruş kaban ve pardesüden 1 ytl alınması uygulamasına gidilecek olmasıdır. Abonelik sistemi ile ilgili çalısmalar devam etmektedir.
Çagri merkezimiz ve yemekhanemizin bulunduğu üçüncü katımızın en büyük sorunu camlarında perde yerine acayip bir film tabakası olması ve güneşe karşı korumasız olmasıdır. Eğer yemekhanede güneşin saldırdığı bir masaya oturmuşsanız hiç şansınız yok vucut sıcaklığınız yediğiniz yemeğin bir kaç katı olacaktır. Yemek demişken aklıma öğle yemeklerinin saat 10:30da binamıza girmesinden dolayi 12 ye kadar sıcaklıklarını muhafaza edememeleri geldi. Bu konuda özellikle ofisimizi bizden çok ziyaret eden tavuk hayvanına sitemlerimi bildirmek istiyorum çünkü henüz soğumadan servis olmayı başaramamıştır. Ancak yine de ayda bir kek ikraminda bulunan yemek şirketimizi seviyoruz.
Ofisimizde ayrıca her türlü kırtasiye gereksinimi aynı zamanda bir eksikliğimiz olarak sayılabilinir. Kağıt, kalem, cd gibi ihtiyaçlarınızı bir şekilde karşılamanız beklenmektedir. Hatta kimi zaman şirketin yaptığı işin temel bileşenlerinden olan ağ kablolarına sahip olmak büyük bir nimet durumuna gelmektedir.Bu yüzden kablo sahiplerinin şanslarını zorlamamaları gerekir.
Gece vakti aklıma gelen tesbitler şimdilik bu kadar. Katkıda bulunmak isteyenlerin yorumlar vasıtasıyla sayfalarımızı renklendirmelerini isteriz. Bu yazima son sözu kendisi bir Alman yazar olan Friedrich Von Schiller'in biraz kaşları çatık halde soylemesini daha uygun buldum: Böcek olmayi kabullenenler, ezilince sikayet etmemelidirler.
25 Temmuz 2007 Çarşamba
23 Temmuz 2007 Pazartesi
Sümela Manastırı
Sümela Manastırı Trabzon İlimizin Maçka ilçesi Altındere köyünde bulunan yaklaşık 1550 once kurulmuş bir Rum manastırı. Yaklaşık inşa zamanı olarak 375-395 yılları olarak düşünülen manastırın günümüzdeki en onemli özelligi bekar erkeklerimizin ziyaretlerini takiben hayırlı bir kısmetle karşılaşacaklarına dair olan inançtır. Manastir ile ilgili tüm bilgilere vikipedi'den ulaşabilirsiniz.
Geçenlerde manastırın resmini bir Turkcell reklamında görünce, 2003 yılında gördüğümde şaşirdigim ama güzel ülkemizde olanları düşününce çok yadırgamadığım bir kaç şey tekrar aklıma geldi.
Öncelikle yolun virajlı ve bozuk yapısı manastıra kadar ziyaretçilerin kendi araçlarıyla çıkamamasına neden oluyordu. Bundan faydalanan bölge insanımız manastıra ulaşım için servis imkanı yaratmışlardı. Ancak normal ve düşünceli gibi gözüken bu davranış araçların 1950'lerden kalmış tamamen kabak lastikli olmasından dolayı, bindiğinizde bünyenizin bir tedirginlikle kaplanmasına neden oluyordu.
Sağ salim manastıra ulaşma şansına nail olduktan sonra, yürüyerek çıktığınız merdivenlerin sonunda genellikle iki kişi ile karşılaşıyorsunuz. Bunlardan biri biletçi diğeri ise ne kadar uzun süredir orada olduğu bilinmeyen ve muhtemelen ataları manastırın ilk sahibi keşişler olan bir amcaydı. Kendisinin görevi ise manastırın henüz ziyaretçiler tarafından oyulmamış ve sevgi sözcükleri kazılmamış fresklerini korumak ve flaşlı fotoğraf çekmeye yeltenen insanların üzerine atlamaktı. Tabi tek başına bütün bunlarla maalesef başa çıkamıyordu kendisi. Örneğin 1500 yıl önce yapılmış tuvaletlerin günümüz eşekleri tarafında kullanılmasının önüne geçemiyordu. Ama çabasını takdir etmemek mümkün değildi.
Benim en ilgimi çeken ise manastırın restorasyonunun ardından (bu noktada restorasyonda esas amaçlananın orijinale uygunluk olduğuna dikkat çekmek istiyorum) 1930 larda yanan çatının yerine konmuş olmasıydı. Ancak biraz kafası çalışan birisi, 1500 yıl önce modern çatı sistemlerinin keşfedilmiş olamayacağını gözden kaçırmaz tabii ki. Maalesef bu restorasyonda atlanmış. Böylece ülkemiz dünyanın tek modern çatı sistemli manastırına sahip ülkesi durumuna gelmiş. Daha sonra öğrendim ki zaten insanımız yangından öncede o zaman için yeterince modern olan bir çatıyı manastıra uygun görmüş ve eklemişler. Yani bu son çalışma sadece bir iyileştirme olmuş.
Buna benzer bir çalışmayı bundan yaklaşık 10 yıl kadar önce Efes'te görmüştüm. Orada da bir uzmanımız itinayla eski eser yaratmaktaydı. Kendisi bir tür heykeltraştı ama zannediyorum yaptıkları çok daha eski görünebilme özelliğine sahipti.
Ülkemizde bu tip tarihi eser iyileştirmelerine daha çok kaynak aktarılmasını bekliyorum. Şimdi bir Aspendos'a kapalı tribün eklenip, eski bölümede "Eski açık" adı verilse fena mı olur?
Geçenlerde manastırın resmini bir Turkcell reklamında görünce, 2003 yılında gördüğümde şaşirdigim ama güzel ülkemizde olanları düşününce çok yadırgamadığım bir kaç şey tekrar aklıma geldi.
Öncelikle yolun virajlı ve bozuk yapısı manastıra kadar ziyaretçilerin kendi araçlarıyla çıkamamasına neden oluyordu. Bundan faydalanan bölge insanımız manastıra ulaşım için servis imkanı yaratmışlardı. Ancak normal ve düşünceli gibi gözüken bu davranış araçların 1950'lerden kalmış tamamen kabak lastikli olmasından dolayı, bindiğinizde bünyenizin bir tedirginlikle kaplanmasına neden oluyordu.
Sağ salim manastıra ulaşma şansına nail olduktan sonra, yürüyerek çıktığınız merdivenlerin sonunda genellikle iki kişi ile karşılaşıyorsunuz. Bunlardan biri biletçi diğeri ise ne kadar uzun süredir orada olduğu bilinmeyen ve muhtemelen ataları manastırın ilk sahibi keşişler olan bir amcaydı. Kendisinin görevi ise manastırın henüz ziyaretçiler tarafından oyulmamış ve sevgi sözcükleri kazılmamış fresklerini korumak ve flaşlı fotoğraf çekmeye yeltenen insanların üzerine atlamaktı. Tabi tek başına bütün bunlarla maalesef başa çıkamıyordu kendisi. Örneğin 1500 yıl önce yapılmış tuvaletlerin günümüz eşekleri tarafında kullanılmasının önüne geçemiyordu. Ama çabasını takdir etmemek mümkün değildi.

Benim en ilgimi çeken ise manastırın restorasyonunun ardından (bu noktada restorasyonda esas amaçlananın orijinale uygunluk olduğuna dikkat çekmek istiyorum) 1930 larda yanan çatının yerine konmuş olmasıydı. Ancak biraz kafası çalışan birisi, 1500 yıl önce modern çatı sistemlerinin keşfedilmiş olamayacağını gözden kaçırmaz tabii ki. Maalesef bu restorasyonda atlanmış. Böylece ülkemiz dünyanın tek modern çatı sistemli manastırına sahip ülkesi durumuna gelmiş. Daha sonra öğrendim ki zaten insanımız yangından öncede o zaman için yeterince modern olan bir çatıyı manastıra uygun görmüş ve eklemişler. Yani bu son çalışma sadece bir iyileştirme olmuş.
Buna benzer bir çalışmayı bundan yaklaşık 10 yıl kadar önce Efes'te görmüştüm. Orada da bir uzmanımız itinayla eski eser yaratmaktaydı. Kendisi bir tür heykeltraştı ama zannediyorum yaptıkları çok daha eski görünebilme özelliğine sahipti.
Ülkemizde bu tip tarihi eser iyileştirmelerine daha çok kaynak aktarılmasını bekliyorum. Şimdi bir Aspendos'a kapalı tribün eklenip, eski bölümede "Eski açık" adı verilse fena mı olur?
20 Temmuz 2007 Cuma
Minyatür Dünya
Minyatür Dünya çalışması gezegenimizdeki eşitsizlikleri ve sorunları ele alan Birleşmiş Milletler verilerine dayali bir çalışma. Minyatur Dunya'da nüfus sadece 100 kişi.
Bu yüz kişinin 61'i Asya'lı, 12'si Avrupa'lı, 13'ü Afrika'lı, 8'i Kuzey 5'i Güney Amerikalı ve 1'i de Okyanusya'lı oluyor.
Yarısı kadın yarısı erkek. 47'si şehirlerde yaşıyor. 9'u özürlü.
47'sinin temel sağlık ihtiyaçları karşılanmıyor. 18'inin temiz suyu yok.
Tüm Dünya servetinin yaklaşık %60'ı 6 kişinin.
13'ü aç ya da kötü besleniyor.
14'ü okuma yazma bilmiyor.
12'sinin bilgisayarı, bunların 3'ünün interneti var.
Yaşı 15-49 arası olan birisi HIV virusu taşıyor.
Buzdolabı, yatağı, gardrobu ve bir çatısı olanlar kalan %75'ten daha zengin.
18'i günde en fazla 1 dolar 53'ü en fazla 2 dolar ile geçiniyor.
Çalışmanın sonunda verilen mesaj aslında bir çoğumuzun okurken aklından geçen şey oluyor:
"Sahip olduğuna şükret"
Minyatür Dünya ile ilgili daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Ülkemizde bu sorunların bir çoğu geçerli hatta bazılarının fazlası var. Ama böyle bir çalışma bulamadım. O yüzden bence buna bir göz atın.
Bu yüz kişinin 61'i Asya'lı, 12'si Avrupa'lı, 13'ü Afrika'lı, 8'i Kuzey 5'i Güney Amerikalı ve 1'i de Okyanusya'lı oluyor.
Yarısı kadın yarısı erkek. 47'si şehirlerde yaşıyor. 9'u özürlü.

47'sinin temel sağlık ihtiyaçları karşılanmıyor. 18'inin temiz suyu yok.
Tüm Dünya servetinin yaklaşık %60'ı 6 kişinin.
13'ü aç ya da kötü besleniyor.
14'ü okuma yazma bilmiyor.
12'sinin bilgisayarı, bunların 3'ünün interneti var.
Yaşı 15-49 arası olan birisi HIV virusu taşıyor.
Buzdolabı, yatağı, gardrobu ve bir çatısı olanlar kalan %75'ten daha zengin.
18'i günde en fazla 1 dolar 53'ü en fazla 2 dolar ile geçiniyor.
Çalışmanın sonunda verilen mesaj aslında bir çoğumuzun okurken aklından geçen şey oluyor:
"Sahip olduğuna şükret"
Minyatür Dünya ile ilgili daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Ülkemizde bu sorunların bir çoğu geçerli hatta bazılarının fazlası var. Ama böyle bir çalışma bulamadım. O yüzden bence buna bir göz atın.
19 Temmuz 2007 Perşembe
Internet'in 25 vazgeçilmezi
Internet'te her gün düzenli olarak girdiğimiz ağ alanlarının sayısı gittikçe artıyor. Artık gazetenin basılı hali ya da posta kutusunun anahtarla açılan türü gittikçe daha az kullanılır hale geldi. Artık hepimizin sık kullanılanlar diye bir listesi ve burada bir çok kayıtı var.
Sevgili Time dergisi bu durumu Amerikan kanı taşımasının etkisiyle olsa gerek biraz duygusallaştırarak bir yazı haline getirmiş. Yazının başlığı "Olmadan yaşayamayacağımız 25 ağ alanı"(25 sites we can't live without).
Listenin şampiyonu Amazon.com alani. 20 yaş ve üzerinde obezitenin %55'e ulaştığı hareketi sevmeyen bir ülke için gayet normal bir seçim olmuş doğrusu. Listemizin ikinci sırasında BBC.co.uk üçüncü sırasında bir çok şehir içinde aranılan mekanların bulunmasını sağlayan citysearch.com sitesi bulunuyor. Listede google 12. sırada, wikipedia ise ancak 24. sırada bulunuyor. Ozellikle bu son ikisinin en başta olması gerektiği konusunda ısrarlıyım. Ancak Time dergisi alışveriş ve sosyal paylaşım sitelerini daha hayati bulmuş olmalı. Tabi bunların ağ ortamında yapılması sonucu ortaya çıkacak hayatın ne kadar yaşanilabilir olduğu konusunda bir tartışmaya girilmemiş.
Gittikçe artan ağ hizmetlerinin günlük bunaltı içinde işimize yarar gözükmesinin yanında, insanlar arası etkileşimi azaltması bu işi biraz düşünülmesi gereken bir hale getiriyor.
Ayrıca yine Time'da yayınlanan en kötü beş alanı da buradan ulaşabilirsiniz.
Sevgili Time dergisi bu durumu Amerikan kanı taşımasının etkisiyle olsa gerek biraz duygusallaştırarak bir yazı haline getirmiş. Yazının başlığı "Olmadan yaşayamayacağımız 25 ağ alanı"(25 sites we can't live without).
Listenin şampiyonu Amazon.com alani. 20 yaş ve üzerinde obezitenin %55'e ulaştığı hareketi sevmeyen bir ülke için gayet normal bir seçim olmuş doğrusu. Listemizin ikinci sırasında BBC.co.uk üçüncü sırasında bir çok şehir içinde aranılan mekanların bulunmasını sağlayan citysearch.com sitesi bulunuyor. Listede google 12. sırada, wikipedia ise ancak 24. sırada bulunuyor. Ozellikle bu son ikisinin en başta olması gerektiği konusunda ısrarlıyım. Ancak Time dergisi alışveriş ve sosyal paylaşım sitelerini daha hayati bulmuş olmalı. Tabi bunların ağ ortamında yapılması sonucu ortaya çıkacak hayatın ne kadar yaşanilabilir olduğu konusunda bir tartışmaya girilmemiş.
Gittikçe artan ağ hizmetlerinin günlük bunaltı içinde işimize yarar gözükmesinin yanında, insanlar arası etkileşimi azaltması bu işi biraz düşünülmesi gereken bir hale getiriyor.
Ayrıca yine Time'da yayınlanan en kötü beş alanı da buradan ulaşabilirsiniz.
18 Temmuz 2007 Çarşamba
Alırım IP'ni...
Seçime günler kala siyasi partilerimizin artik alışılagelmiş birbirlerini tehdit etme mesajlarına yepyeni bir boyut getirildi.
AKP Gençlik kolları AR-GE başkanı bir bilim insanı(!) partinin hazırladığı açık oturum sayfasında kendi tarafından kabul görmeyecek mesajlar atan kişilerin IP adreslerini not edip seçimin ardından kendilerine hesap soracacakları tehdidinde bulundu. Ilgili habere buradan ulaşabilirsiniz.
Özellikle Estonya-Rusya arasındaki bilişim savaşının ardından ülkemizde de bilgisayar teknolojileriyle ilgilenen siyasi şahsiyetler olduğunu görmek beni çok sevindirdi. Bundan böyle bu tip teknolojik konuların hayatımızda daha çok yer alacağı fikrine kapıldım. Örneğin tarayıcı tipine göre siyasi görüş analizi ilk aklıma gelen. Bu da şu şekilde işliyor: Eğer Firefox kullanıyorsanız açık kaynağı destekliyorsunuz, demek ki oyunuz bağımsız adaya gidecek, not ediyorum IP'ni.
Bir diğer kolaylıkta bundan böyle posta adresi yerine IP adresi kullanılması olmalı bence. Ayrıca IP adresi olmayanın resmi işlem yapamamasi ve mazotu 2 ytl'den alması gündeme getirilmeli.
Gününün önemli bir kısmında IP adreslerine saygı gösteren birisi olarak bu densiz arkadaşın yaptığı manasız açıklamayı kınıyorum. Zaten kendisinin IP adresi şu anda elimde. Artık gerisini kendisi düşünsün.
AKP Gençlik kolları AR-GE başkanı bir bilim insanı(!) partinin hazırladığı açık oturum sayfasında kendi tarafından kabul görmeyecek mesajlar atan kişilerin IP adreslerini not edip seçimin ardından kendilerine hesap soracacakları tehdidinde bulundu. Ilgili habere buradan ulaşabilirsiniz.
Özellikle Estonya-Rusya arasındaki bilişim savaşının ardından ülkemizde de bilgisayar teknolojileriyle ilgilenen siyasi şahsiyetler olduğunu görmek beni çok sevindirdi. Bundan böyle bu tip teknolojik konuların hayatımızda daha çok yer alacağı fikrine kapıldım. Örneğin tarayıcı tipine göre siyasi görüş analizi ilk aklıma gelen. Bu da şu şekilde işliyor: Eğer Firefox kullanıyorsanız açık kaynağı destekliyorsunuz, demek ki oyunuz bağımsız adaya gidecek, not ediyorum IP'ni.
Bir diğer kolaylıkta bundan böyle posta adresi yerine IP adresi kullanılması olmalı bence. Ayrıca IP adresi olmayanın resmi işlem yapamamasi ve mazotu 2 ytl'den alması gündeme getirilmeli.
Gününün önemli bir kısmında IP adreslerine saygı gösteren birisi olarak bu densiz arkadaşın yaptığı manasız açıklamayı kınıyorum. Zaten kendisinin IP adresi şu anda elimde. Artık gerisini kendisi düşünsün.
10 Temmuz 2007 Salı
7 harika 2.0
Dünyamızın yeni 7 harikasının seçimi sonuçlandı. 21 aday harikanın (?) katıldığı seçimde daha önce listede olmayan 7 harikanın harikalığı tescillendi. Bu cümleyide yazmak bana garip geldi. Sanki top 10 listesi oluşturuyor gibi seçim yapmanın dahası bunun 7 ile sınırlanmış olmasını aklım pek almadı.
Yeni harikalarımız Çin Seddi (Çin), Petra antik kenti (Ürdün), İsa Heykeli (Brezilya), Macchu Pichu kayıp şehiri (Peru), Chichen Itza piramidi (Meksika), Coliseum (Italya) ve Tac Mahal (Hindistan) oldular. Hala var olan tek eski harika olan Mısır'daki Giza piramitleri ise eski harika nasıl listeden çıkar denmesin diye hakikaten tam bir rezillik örneği olacak şekilde onur ödülüne layık görüldü. Boylece Mısır halkının da kalbi kırılmamış oldu.
Listeye giremeyen harika adayları arasında Ayasofya, Eiffel Kulesi, Özgürlük anıtı, Alhambra sarayı, Sidney Opera binası ve Kremlin sarayı gibi meşhur yerlerde bulunuyor. Şahsen ülkemizde bulunan Ayasofya'ya bir mansiyon dahi verilmemesi beni çok üzdü. Halkımızın bu konuda kayıtsız kalmayacağından eminim.
UNESCO da bu seçimden rahatsız olacak ki bir açıklama yayınlayarak, seçimin tüm dünyanın seçimi olmadığını sadece internet üzerinden bir oylama olduğunu belirtmiş ve eski harikalara bir saygısızlık edilmemesi gerektiğini belirtmiş. Seçimdeki lakayıtlığa bir örnek vermek gerekirse Brezilya'da (ülkemizde de çeşitli oylamalar için sıklıkla uygulanan tarzda) bir İsa' ya oy verin kampanyası yürütülmesini gosterebiliriz.
Bu seçim ile ilgili yazıma son vermeden once gerçek yedi harikayı da burada anarak saygımı ifade etmek isterim.
Yeni harikalarımız Çin Seddi (Çin), Petra antik kenti (Ürdün), İsa Heykeli (Brezilya), Macchu Pichu kayıp şehiri (Peru), Chichen Itza piramidi (Meksika), Coliseum (Italya) ve Tac Mahal (Hindistan) oldular. Hala var olan tek eski harika olan Mısır'daki Giza piramitleri ise eski harika nasıl listeden çıkar denmesin diye hakikaten tam bir rezillik örneği olacak şekilde onur ödülüne layık görüldü. Boylece Mısır halkının da kalbi kırılmamış oldu.

Listeye giremeyen harika adayları arasında Ayasofya, Eiffel Kulesi, Özgürlük anıtı, Alhambra sarayı, Sidney Opera binası ve Kremlin sarayı gibi meşhur yerlerde bulunuyor. Şahsen ülkemizde bulunan Ayasofya'ya bir mansiyon dahi verilmemesi beni çok üzdü. Halkımızın bu konuda kayıtsız kalmayacağından eminim.
UNESCO da bu seçimden rahatsız olacak ki bir açıklama yayınlayarak, seçimin tüm dünyanın seçimi olmadığını sadece internet üzerinden bir oylama olduğunu belirtmiş ve eski harikalara bir saygısızlık edilmemesi gerektiğini belirtmiş. Seçimdeki lakayıtlığa bir örnek vermek gerekirse Brezilya'da (ülkemizde de çeşitli oylamalar için sıklıkla uygulanan tarzda) bir İsa' ya oy verin kampanyası yürütülmesini gosterebiliriz.
Bu seçim ile ilgili yazıma son vermeden once gerçek yedi harikayı da burada anarak saygımı ifade etmek isterim.
Keops Piramidi (Giza Piramitlerinden birisi)
Babil'in Asma Bahçeleri
Zeus Heykeli
Artemis Tapinağı
Rodos Heykeli
Iskenderiye Feneri
Halikarnas Mozolesi
Babil'in Asma Bahçeleri
Zeus Heykeli
Artemis Tapinağı
Rodos Heykeli
Iskenderiye Feneri
Halikarnas Mozolesi
7 Temmuz 2007 Cumartesi
İlk sağdan 10 metre geriye, ikinci sola ... ?
İspanya'da geçenlerde yapılan bir operasyonda sol eli kopan bir kişiye, felçli sağ eli dikildi. Bu haberin detaylarına buradan ulaşabilirsiniz.
Bu olağanüstü sagdan sola operasyonunun ülkemizdeki biçimi Sabah gazetesinde yayınlanan bir yazıda ele alınmış. Yazıya Güçlühan Özen'in ağ sitesindeki mutlaka okuyun bölümünden ulaşabilirsiniz.
Gerçekten mutlak okunması gereken bir yazı olmuş. Okumanızı tavsiye ediyorum.
Bu olağanüstü sagdan sola operasyonunun ülkemizdeki biçimi Sabah gazetesinde yayınlanan bir yazıda ele alınmış. Yazıya Güçlühan Özen'in ağ sitesindeki mutlaka okuyun bölümünden ulaşabilirsiniz.
Gerçekten mutlak okunması gereken bir yazı olmuş. Okumanızı tavsiye ediyorum.
4 Temmuz 2007 Çarşamba
Matematiğe şehircilik damgası
New York şehrinin haritasına ya da uydu görüntüsüne bakarsanız, şehrin tüm sokaklarının birbirine mükemmel bir paralellikte olduğunu gorürsünüz. Sevgili New York şehiri yöneticileri "bu şehir ileride büyürse yolumuzu bulmak kolay olsun" ve "filmlerde 42.sokakla Madison'ın köşesi denilebilsin" diye zamanında böyle bir fikir geliştirmiş ve uygulamışlar. Hatta bu kolaylığı bir adım ileriye götürüp caddelerle (avenue tabir edilen), sokakları birbirine dik yapmışlar.
1940'li yıllarda şehirde doğru dürüst bina yokken, planlamacılığı bırakmış bir şehirde yaşayan birisi olarak, NY'li arkadaşlarımızın bu başarısını alkışlıyorum.
Bu düzenden matematikçi bir takım arkadaşlar faydalanmak istemişler ve iki noktanın koordinatları arasındaki farkların toplamından hesaplanan uzakliğa Manhattan distance demişler. Manhattan diye adlandırılmasının nedeni ise bu iki nokta arasındaki mesafenin kus ucusu metoduyla hesaplanmayıp, sanki şehir içinde bir noktadan diğerine gitmek için yürüdügünüz mesafeymiş gibisinden hesaplanması.
Aşagıda wikipedia dan araklanmıs bir örnek görüyoruz.

Örneğimizde yeşil ile gözüken mesafe euclidean tabir edilen bildiginiz cetvel ile ölçülen mesafe oluyor. Diğer renklerimizde manhattan mesafesi. Ayni new york ta iki adres arasındaki yol mesafesi gibi.
Manhattan mesafesinin, listesini bulamasamda kullanım alanı oldukça geniş. Merak edenler için google adlı arama sitesini tavsiye ediyorum.
New York'lu şehircilere takdirlerimi gönderirken şehirimizin örneğini mısır piramitlerinden alan sayın yerel yoneticilerimizi de selamlıyorum.
1940'li yıllarda şehirde doğru dürüst bina yokken, planlamacılığı bırakmış bir şehirde yaşayan birisi olarak, NY'li arkadaşlarımızın bu başarısını alkışlıyorum.
Bu düzenden matematikçi bir takım arkadaşlar faydalanmak istemişler ve iki noktanın koordinatları arasındaki farkların toplamından hesaplanan uzakliğa Manhattan distance demişler. Manhattan diye adlandırılmasının nedeni ise bu iki nokta arasındaki mesafenin kus ucusu metoduyla hesaplanmayıp, sanki şehir içinde bir noktadan diğerine gitmek için yürüdügünüz mesafeymiş gibisinden hesaplanması.
Aşagıda wikipedia dan araklanmıs bir örnek görüyoruz.

Örneğimizde yeşil ile gözüken mesafe euclidean tabir edilen bildiginiz cetvel ile ölçülen mesafe oluyor. Diğer renklerimizde manhattan mesafesi. Ayni new york ta iki adres arasındaki yol mesafesi gibi.
Manhattan mesafesinin, listesini bulamasamda kullanım alanı oldukça geniş. Merak edenler için google adlı arama sitesini tavsiye ediyorum.
New York'lu şehircilere takdirlerimi gönderirken şehirimizin örneğini mısır piramitlerinden alan sayın yerel yoneticilerimizi de selamlıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)